Türkiye’de orman mülkiyetinin temelleri Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında atılmıştır. Gerek ormanların korunmasını sağlama ve bu kaynaktan
planlı yararlanmayı düzenleme çabaları ve gerekse de arazi ve dolayısıyla ormanların sahip ve sınırlarının tespiti amacıyla 1839 tarihinden itibaren mevzuat çalışmaları başlatılmıştır. Özellikle 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi ve 1870 tarihli Orman Nizamnamesi önemli kilometre taşlarıdır. Arazi Kanunnamesi ile özel toprak mülkiyeti teşvik edilirken bir kısım devlet ormanlarının da her nasılsa sahiplenildiği görülmektedir. Orman alanlarının özel mülkiyete konu edilmesi Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine kadar sürmüştür.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile birlikte, bir taraftan ormansızlaşmanın ülkenin yaşanılabilir olmaktan çıktığı endişesi ile bu doğal kaynağın korunması için çabalar sarf edilirken diğer yönden de göçmenlerin orman içlerine yerleştirilmesi, yeterli kontrol sağlanmadan halka tapular verilmesi, orman
içi ve yakınındaki halkın orman örtüsünü tahribi de sürmüştür. Ülke ormanlarının sahip ve sınırlarının belirlenmesini de içeren ilk kapsamlı kanun 1937 yılında yürürlüğe konulabilmiştir. Bu kanun aynı zamanda devletten başkasına ait, belli nitelikteki ormanların istimlakini de içermektedir. Sonrasında ise 1945 tarih ve 4785 sayılı kanun ile o tarihte var olan özel ve tüzel ormanların tamamına yakını devletleştirilmiştir. Bu değişiklikle birlikte, gerek 3116 sayılı Kanuna göre ve gerekse de 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman teşkilatı tarafından orman tahdit ve sonrasında da orman kadastro çalışmaları sürdürülmektedir. 

Ormanların sahip ve sınırlarının bir an önce tespiti amaçlanmış olmakla birlikte, ülkemizde 3116 sayılı yasaya göre 1937-1950 yılları arasında sadece 3 582 386 hektar alanda orman tahdit çalışmaları tamamlanabilmiştir. 1987 yılı itibariyle orman tahdit ver kadastrosundaki gerçekleşme ise 9 811 775 hektara olmuştur. Görüldüğü üzere orman tahdit ve kadastrosunda tespit edilmiş hedeflerin çok uzağında kalınmıştır. Orman kadastrosundaki bu gecikme, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü (TKGM) tarafından gerçekleştirilen tapulama çalışmaları için de sorun oluşturmaya başlamıştır. Kurumlar arasında ortaya çıkan ve halkın da yoğun şikayetlerine sebep olan kadastro sorununda eşgüdüm sağlanabilmesi için 1987 yılından itibaren 3402 sayılı Kadastro Kanunu kabul edilmiş ve yasa kapsamında Devlet ormanlarını da içerecek şekilde arazi kadastrosunun yapılmasına başlanmıştır.
Kadastro çalışmaları sürecinde halkın orman mülkiyeti yönünden yoğun itirazları bulunmaktadır. Örneğin 1990’lı yıllarda Tonya ilçesi İskenderli Beldesinde 1000 adeti aşkın, yine Gümüşhane ile Süle Köyünde 1998 yılında 80 adet dava açılmıştır. Birçok yerde kadastro çalışmalarını dahi engelleyen karşı çıkışlara rastlanmaktadır. Nitekim, Hayrat ilçesine bağlı birçok köyde halen kadastro çalışmaları tamamlanamamıştır. Kadastro çalışması sonrasında çok sayıda davalar açılmakta, ülkemiz mahkeme kararlarında istediği sonuca ulaşamayan çok sayıda kişi AİM’de hak arama yoluna gitmektedir.
Türkiye’de yaşanan orman mülkiyet uyuşmazlığının tarihi nedenleri vardır. Bu nedenlerin kapsamlı bir şekilde değerlendirilerek, mevzuatın ve dolayısıyla mülkiyet tespiti uygulamalarının buna göre şekillendirilmesi gerekir.